Osmanlı İmparatorluğu Döneminde İslam hukuku esasları uygulanmaktaydı. Ancak özellikle ilk defa 1858 tarihinde çıkarılan Ceza Kanunnamei Hümayunu ile dini kayıtların etkisinden kurtulmuş, uygar dünyanın hukuk hükümlerine bağlı bir kanun meydana getirme amaçlanmıştır. Bu kanunun 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunun’nun bir tercümesidir. Fakat bazı yerlerinde şeri hukuku ilgilendiren hükümler de eklenmiştir, sözgelimi, diyet kurumu muhafaza edilmiştir. Ayrıca Fransada cezalandırılmış bulunan birden fazla evlilik bu Kanunda cezalandırılmamıştır[25]. 1926 yılına kadar yürürlükte kalmış ve halen yürürlükte bulunan 1926 tarihli TCK yürürlükten kaldırılmıştır. 1858 tarihli Kanunu hazırlayanlar ceza hukukunu din etkisinden arındırıma amaçlarını gerçekleştirememişlerdir. Kanunda şeriat hükümlerinin de uygulanacağı belirtilmekteydi, adliye mahkemeleri tarafından yeni kanuna göre cezalandırılan bir suçun, şeriye mahkemeleri tarafından bir de İslam Hukukuna göre muhakemesinin yapılmasına olanak tanımaktaydı.

İslam ceza hukukunda suçlar üçe ayrılmaktaydı[26]: 1) Allah’ın haklarına karşı işlenen suçlar; had cezası ile cezalandırılan ve temelde dinsel nitelik gösteren, ancak zina, zina iftirası, hırsızlık gibi, bazı suçları da kapsayan suçlardı. Bunlar Kur’anda gösterilmiş, cezaları değişmez biçimde belirlenmiş olan ve şikayet bulunmasa da kovuşturma yapılan suçlardı. 2) Kulların haklarına karşı işlenen suçlar; adam öldürme, yaralama, çocuk düşürme gibi suçlardı. Bunların sadece kişileri ilgilendirdiği kabul edilir ve ilgilinin dava etmesi üzerine kovuşturulması söz konusu olurdu. Bu suçlarda kısas uygulanabilir ve af ya da sulh geçerli olurdu. Mirasçılardan sadece birinin faili affetmesi, kısas hakkını düşürür ve bu hak tazminat türünden bir bedel ödenmesine dönüşürdü. Buna diyet denirdi. 3) Taziren cezalandırılan suçlar, Allah’ın ve kulların haklarına karşı suçların dışında kalan ve devlet başkanının cezalandırma hakkının bulunduğu suçlardı. Hangi eylemlerin bu şekilde cezalandırılacağı takdire bırakılmış olup, kesin biçimde belirlenmiş değildi. Tazir cezaları, azarlama, dayak, para cezası, hapis ve hatta idam gibi cezalardı. Devlet başkanı adına kadılar, eylemin ağırlığına ve failin ahlaki durumuna uygun gördükleri cezayı verirlerdi.

Şu an yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu, Cumhuriyet kurulduktan sonra 1926 yılında yürürlüğe girmiştir. TCK’nın kaynağı, 1889 İtalyan Ceza Kanunudur (bu Kanun orjinal dili olan italyancadan değil, fransızca metninden türkçeye çevrilmiştir). Daha sonra 1930 İtalyan Ceza Kanunu esas alınarak[27] bazı değişiklikler yapılmıştır. TCK, Mehaz Kanuna uygun olarak suçları cürüm ve kabahatler olarak ikiye ayırır[28]. Bu Kanuna getirilen en önemli eleştiri, mala karşı suçların ağır hapis cezaları ile cezalandırılmış olmasıdır.

Bu günkü Türkiye’de ceza yargılaması ayrı bir kanunla düzenlenmiştir. Osmanlı döneminde yargılamayı kadılar yapardı. Tek hakimli sistem geçerli idi. Başlıca delil tanık beyanı idi. Bazı davalarda tanık sayısı önceden belirlenmişti. Örneğin zina için dört erkeğin tanıklığı gerekiyordu ve bunlar ancak belli biçimde tanıklık yaparlarsa suçun işlendiği kanıtlanmış sayılıyordu. Diğer davalarda ise en az iki erkeğin veya bir erkek ile iki kadının tanıklık yapması gerekiyordu[29]. Kadılar hem ceza hukuku, hem de özel hukuk işlerine bakmakla ödevli idiler ve her iki iş için de uygulanan usul farklı değildi . Verilen kararlara karşı denetim muhakemesi söz konusu değildi[30]. İlk Ceza Muhakemesi Kanunu, 1879 tarihli Usul-ü Muhakemat-ı Cezaiye Kanun-ı Muvakkatı olmuştur[31]. Bu yasa 1808 tarihli Fransız Ceza Muhakemesi Yasasının bir çevirisidir. Mahkemelerimizin sistemi Fransadan alınırken oradaki jüri sistemi bize alınmamıştır. 1913’te hafif suçlarda daha basit ve daha seri bir muhakeme usulü öngören Sulh Hakimleri Kanunu ile değiştirilmiştir. Bu günkü Yargıtay’ın ve mahkemelerin örgütlenmesinin temeli olan Divan-ı Ahkamı Adliye ise 1876 yılında bir nizamname ile kurulmuştur[32].

1929 tarihli Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 1877 tarihli Alman Ceza Muhakemesi Yasasından alınmıştır[33]. Aslında önceden 1913 tarihli İtalyan Ceza Muhakemesi Yasası Türkçeye çevrilerek alınmak istenmiş, fakat çeviri sırasında bu yasanın birçok maddesinin belirsiz ve karışık olduğu ortaya çıkınca, çeviri komisyonunun da buna ek olarak söz konusu yasanın İtalyada eleştirildiğini, hatta bu yüzden orada yeni tasarılar hazırlandığını belirtmesi üzerine, vazgeçilmiştir. Bunun üzerine basit ve seri yargılamaya daha elverişli olduğu, kamu çıkarları ile kişisel çıkarları güvence altına aldığı kabul edilen 1877 tarihli Alman Ceza Muhakemesi Yasası’nın 1926 da değişiklik gören metni Türkçeye çevrilerek bazı değişikliklerle 1929 Yılında yürürlüğe konulmuştur[34]. Ancak bu yasanın sadece 191 maddesi bu güne kadar değişiklik görmemiştir. Değişikliklerle genel olarak yargılamayı çabuklaştırma amacı ön planda tutulmuş, hatalı uygulamalar düzeltilecek yerde, ilkelerden fedakarlık edilmiştir. 2000 tarihli Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı mevcut olup, halen tartışılmaktadır.

***Makalenin yazım tarihinden sonra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmiş, bu kanunda değişiklikler yapılmasına rağmen halen bu kanun yürürlüğünü korumaktadır. Yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunuda yürürlüğe girmiş ve halen uygulanmaktadır. Bununla birlikte 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda yürürlüğe girmiş ve halen uygulanmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi talep edebilirsiniz.

Bilgi Talep Et Önceki sayfaya dön.